çıkan gelincik ve yabani çiçeklerinden bahsetmek istiyorum.
Göz alıcıydılar ama sadece gözümü değil, içimi de boyadılar sanki. Rüzgarın tatlı tatlı esmesiyle güneşin batışına veda edermişçesine ahenk ile dans ediyordu büyüleyici gibi bir an olduğunu söyleyebilirim :) .
Kırmızı gelincikler bana hep bir cesaret hissi verir. Gösterişli değildirler ama bulundukları her yerde varlıklarını zarafetle hissettirirler. Sessiz ama güçlü bir duruş gibi. Tıpkı kalabalıkların içinde kendi rengini kaybetmeyen insanlar gibi.
Lila-mor çiçekler ise daha başka… Onlarda huzur, dinginlik, hatta biraz içsel yolculuk saklı gibi. Sanki “acele etme, her şey zamanla olur” der gibi başlarını hafifçe rüzgara bırakmışlardı.
Bir çiçeğe bakarken hayatı düşünebileceğini, geçmişine gidip çocukluğundaki bahar kokularını duyabileceğini bilirdim ama bugün o kokular içime işledi. Belki de bu yüzden doğayı seviyorum; çünkü o, bize unuttuğumuz duyguları hatırlatıyor.
Biraz rüzgar, biraz toprak, biraz da çiçek. Ruhun dinlenmek için başka neye ihtiyacı var ki?
Bu yazıya eşlik eden fotoğraflar, bir bahar sabahında yüreğime dokunan çiçeklerden oluşuyor ve onları sizinle paylaştım. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere esenlikler diliyorum. ^_^
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder